Türkiye, 2002 yılından bu yana AK Parti hükümetleri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde insan hakları, hukuk ve adalet alanında köklü değişikliklere sahne oldu. Uzun yıllar boyunca eleştirilen cezaevleri koşulları, işkence ve kötü muamele gibi konular, uygulanan reformlarla büyük ölçüde geçmişte bırakılmaya çalışıldı. Bu süreçte yapılan yasal düzenlemeler ve hayata geçirilen politikalar, insan haklarını güçlendirme amacını taşıdı. Ancak, son günlerde bazı tartışmalar, bu reform sürecine gölge düşürmek isteyen yaklaşımlarla yeniden gündeme taşınıyor.

DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “İsrail’le yapılan ticareti ve Azerbaycan üzerinden petrol sevkiyatını ifşa eden gençlere niye çıplak arama yaptırdınız? Sayın @AliYerlikaya, İstanbul Valisi @gul_davut niye bizzat hakaret etti ve darp etti o gençleri? Gerçekleri söyleyenlere niye çıplak arama gibi bir hayasızlığı yaptırmaya utanmıyor musunuz, Sayın Bakan?” ifadelerine, İstanbul Valisi Davut Gül’ün sert yanıtı dikkat çekti. Gül, paylaşımında “Yalan söylemeye utanmıyor musunuz? Terör örgütlerinin kucağında, devlete ve millete ihanet etmek sizi tatmin etmeyince kamu görevlilerine iftira atmaya mı karar verdiniz? Bu açıklamayı yapmak için ya zeka problemi ya da kötü niyet gerekir. Zeka sorununuz olduğunu sanmıyorum; yani umarım öyledir…” ifadelerini kullandı. Bu tartışma, insan hakları reformlarının önemini bir kez daha hatırlatarak kamuoyunda farklı görüşlerin gündeme gelmesine neden oldu.
Cezaevlerinde İnsan Onuruna Saygı Temel İlkesi
AK Parti hükümetlerinin en dikkat çeken reformlarından biri, cezaevlerinde yaşanan kötü muamele ve insan onurunu zedeleyen uygulamaların ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaları oldu. Geçmişte insan hakları örgütlerinin raporlarında sıkça eleştirilen cezaevi koşulları, bu dönemde gerçekleştirilen modernizasyon projeleriyle iyileştirildi.
Eski ve yetersiz cezaevleri kapatıldı, yerine uluslararası standartlara uygun modern ceza infaz kurumları inşa edildi. Mahkumların rehabilitasyonuna yönelik eğitim ve meslek kursları artırıldı. Açık cezaevi modeli yaygınlaştırılarak mahkumların topluma yeniden kazandırılması hedeflendi. Bu reformlar, cezayı yalnızca bir yaptırım aracı olmaktan çıkararak, insan onurunu merkeze alan rehabilitasyon odaklı bir anlayışı öne çıkardı.
İşkence ve Kötü Muameleye Karşı Sıfır Tolerans
Türkiye’nin geçmişte ulusal ve uluslararası düzeyde eleştirildiği konulardan biri, güvenlik birimlerinde yaşandığı öne sürülen işkence ve kötü muamele olaylarıydı. Ancak AK Parti hükümetleri, bu sorunları ortadan kaldırmak amacıyla köklü reformlar gerçekleştirdi. 2003 yılında çıkarılan yasal düzenlemelerle işkence suçlarına zamanaşımı kaldırıldı ve bu suçlar için ağır cezalar öngörüldü.
Gözaltı süreleri uluslararası standartlara uygun hale getirildi, gözaltındaki kişilerin avukata erişim hakkı güçlendirildi. Ayrıca cezaevleri ve gözaltı merkezlerinde düzenli denetim mekanizmaları oluşturuldu. Bu önlemler sayesinde işkence ve kötü muamele iddiaları büyük ölçüde sona erdirildi. Bugün Türkiye, bu alanda geçmişe oranla çok daha iyi bir insan hakları karnesine sahiptir.

Hukuk ve İnsan Hakları Alanındaki Yasal Düzenlemeler
2002 yılından itibaren Türkiye’de insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda kapsamlı bir reform süreci başlatıldı. Bu süreçte bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan birçok düzenleme hayata geçirildi. Avrupa Birliği uyum süreci kapsamında çıkarılan yasalar, Türkiye’nin insan hakları standartlarını uluslararası seviyeye çıkarmayı hedefledi. Öne çıkan düzenlemelerden bazıları şunlardır:
1.İşkenceye Karşı Sıfır Tolerans: İşkence ve kötü muamele suçları zamanaşımı kapsamından çıkarıldı ve cezalar artırıldı.
2.Kadın ve Çocuk Hakları: Aile içi şiddetle mücadele için kapsamlı yasalar çıkarıldı. Kadın sığınma evleri ve çocuk destek merkezleri kuruldu.
3.Kişisel Verilerin Korunması: Mahremiyet hakkı güçlendirilerek bireylerin özel hayatına yönelik tehditlere karşı yasal koruma sağlandı.
4.Düşünce ve İfade Özgürlüğü: Demokratik toplumun temel taşlarından biri olan ifade özgürlüğü, önündeki engellerin kaldırılmasıyla güçlendirildi.
İnsan Haklarında Uluslararası Perspektif
Türkiye, insan hakları konusunda yaptığı reformlarla uluslararası arenada da dikkat çekti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine açılan dava sayılarında belirgin bir azalma görüldü. İnsan hakları alanında atılan bu adımlar, Türkiye’nin itibarını güçlendirdi ve uluslararası toplum nezdinde olumlu bir imaj oluşturdu.
Sonuç: İnsan Haklarında Devamlılık ve Kararlılık
AK Parti hükümetleri döneminde insan hakları alanında gerçekleştirilen reformlar, Türkiye’nin demokrasi yolculuğunda bir dönüm noktası oluşturmuştur. Cezaevlerinden emniyet ve jandarma birimlerine kadar insan onurunu esas alan düzenlemeler, geçmişte yaşanan sorunları büyük ölçüde geride bırakmıştır. Özellikle kötü muamele ve işkenceye karşı yürütülen sıfır tolerans politikası, Türkiye’nin insan hakları karnesini güçlendiren temel unsurlardan biri olmuştur.
Ancak bu kazanımların korunması ve daha da ileri taşınması için reformların sürekliliği büyük önem taşımaktadır. İnsan hakları yalnızca yasal düzenlemelerle değil, uygulamada da hassasiyetle korunmalıdır. Bu süreçte kamu görevlilerinin sorumluluğu büyüktür. Emniyet ve jandarma birimlerinin kamera sistemleri ve düzenli denetim mekanizmaları ile kontrol edilmesi, bu hassasiyetin somut bir göstergesidir.

Günümüz Türkiye’sinde, çıplak arama veya işkence gibi insan onurunu zedeleyecek uygulamaların gerçekleşeceği iddialarına katılmadığımı belirtmek isterim. Bu tür iddialar, ülkemizde insan haklarını hedefleyen reform sürecine ve Türkiye’nin uluslararası itibarına zarar verme riski taşımaktadır. Ayrıca, ülkemizin yetiştirdiği en önemli bürokratlardan biri olan İstanbul Valisi Sayın Davut Gül’ün, bu tartışmalar sırasında devletin ve kamu görevlilerinin itibarını savunma konusundaki duruşunu doğru ve yerinde bulduğumu ifade etmek isterim.
Reformlarla güçlenen insan hakları standartlarının uygulamada da tam anlamıyla benimsenmesi, Türkiye’nin geleceği açısından kritik öneme sahiptir. İnsan hakları, yalnızca bir hükümet politikası değil, tüm toplumun ortak sorumluluğudur. Bu bilinçle hareket edildiğinde, Türkiye’nin daha aydınlık ve daha demokratik bir geleceğe ulaşacağına olan inancım tamdır.
Abdurrahim Solmaz Genel Yayın Yönetmeni